ÇOCUKTA İÇE DÖNÜKLÜK VE ÖZGÜVEN  OLUŞUMU
İçedönüklük denilen bu ruhsal bozuklukta en belirgin özellik çocukta dıştan kolayca gözlenen davranış farklıdır. Çocuğun çevresindeki insanlarla ilişkisi hem çok sınırlı hem de bozuktur. Bu çocuklar çevresindeki etkinliklere katılmaktansa sessizce izlemeyi yeğlerler.
İçe Dönüklüğün Temel Nedenleri
Hatalı anne-baba tutumları: Çocuğun en ufak hatasını büyütüp, azarlamak, ayıplamak ve cezalandırmak.
Çocuklara yapılan hatalı telkinler: "İyi çocuk sessiz olur, uslu çocuk sevilir." gibi.
Çocuğa özgüvenini kazandıracak olan ortamları ve olayları engellemek: "Sokağa çıkarsan dilenciler seni kaçırır." gibi.
Çocuğun sosyal yaşantısının sınırlı olması ya da hiç olmaması.

İçe dönük çocuğun davranışları gözlenirse şu belirtilerle karşılanır.
- Çevre tarafından fark edilemeyen çekingenlik,
- Kendi iç enerjisini kullanmada zorluk,
- Arkadaş edinememe,
- Okuldaki derslerde başarısızlık,
- Oyunlara katılmama,
- İstek ve ihtiyaçları ifade edememe,
- Grup etkinliklerine katılmama,
- Grup içinde bir köşede yalnız başına durma.

Neler Yapılabilir?
  • Bu tür çocukların üzerine fazla titrememek gerekir. Yavaş yavaş bağımsız davranmaya alıştırmalıdır.
  • Başarabileceği türden ufak işleri kendi kendine yapmayı öğretmelidir. Kendi kendine bakmayı, iş görmeyi öğrenmezse okula başladığı zaman zorluk çeker.
  • Çocuğun atak davrandığı görülünce çocuk ödüllendirilip, teşvik edilmelidir.
  • İçedönük çocuklara kaybettikleri ya da hiçbir zaman tanışmadıkları özgüvenleri verilmelidir.
  • Çocuğa hayatın yaşamaya değer olduğu gösterilmelidir. Eğer çocuk bir şok geçirmişse, onu hayata yeniden bağlamanın yolları aranmalıdır.
  • Suçluluk duyguları törpülenmeli, grup içi aktivitelere yüreklendirilmelidir.
  • Bu çocuklara sık sık sevildikleri ve değerli oldukları hissettirilmelidir.
  • Sorunlarına olumlu yaklaşılmalı, sıkıntıları paylaşılmalı ve uygun çözüm önerileri sunulmalıdır.
  • Yalnız bırakılmamalı ve etkin iletişim kurulmalıdır.
  • Bu çocuklar kendi haklarını arayamazlar. Kimi zaman bundan utanır, kimi zaman o cesareti kendinde bulamaz, kimi zaman da buna gerek duymazlar. Aileler bu konularda çocuklarını desteklemeli ve iyi örnek oluşturmalıdırlar
YARATICILIĞIN DESTEKLENMESİNDE AİLENİN ROLÜ
Anne, bebeği ne kadar küçük olursa olsun onunla oynamalı, ona dokunmalı, onu sesli ve sessiz uyaranlarla tanıştırmalıdır. Küçük ses taklitleri yaparak, ona şarkı söyleyerek sesli uyaranlar vermelidir.
Değişik dokularda ve renklerde kumaş toplar, dolgu bebekler, mobiller hazırlanmalı, bebek büyüdükçe ona ait eşya ve oyuncakların bulunduğu tehlikelerden uzak oynamaya ve yaratmaya elverişli, fiziksel bir çevre düzenlenmelidir.
Seçilecek oyuncaklar onun duyularına hitap ederken, yaş ve gelişim düzeyine uygun olmalı, yapılandırılmış oyuncaklar yerine kendi kendine yapıp bozarak, takarak, üst üste koyarak oynayabileceği ve yeni ürünler yaratabileceği nitelikte olmalıdır.
Oyunlarında sadece anne değil, babası, büyük kardeşleri ve diğer aile üyeleri de yer almalıdır.
Aile dışarıdan satın aldığı oyuncakları ya da diğer materyalleri çocuğa sunmanın yanı sıra evdeki ve çevresindeki malzemeleri de kullanarak yeni ürünler yaratmaya çocuğunu teşvik etmelidir. Bunun için evde artık olarak nitelendirilecek plastik kutular ve şişeler, kapaklar, tuvalet kağıdı ruloları, renkli dergi sayfaları, artık kumaş ve yün parçaları, eski giysiler, kuruyemiş kabukları, büyük boy boncuklar vb. malzemeler içindeki atıklar temizlenerek sağlıklı oyun malzemeleri halinde çocuğa sunulmalıdır.
Aile çocuğu ile birlikte yakın ve uzak çevresini tanımasına fırsat verici geziler düzenlemeli, çocuğa neye bakması, neyi görmesi, neyi işitmesi gerektiği konularında ona yol gösterici olmalı ve böylece yaratıcılık için çok önemli olan gözlem yapma yeteneği geliştirilmelidir.
Aile bu dönemdeki çocuğun meraklı sorularını, bıkmadan ve onun anlayabileceği düzeyde doğru cevaplarla cevaplamalıdır.
Çocuğun bulunduğu ortamdaki çevre düzenlemesi çok fazla düzenli olmamalı ve çocuğa düzeni koruması için baskı yapılmamalıdır. Çünkü çocuklar baskı altında kalmazlarsa yaratıcı özelliklerini kullanıp daha üretken olabilirler.
Aile, yaratıcılığın gelişmesinde ev ortamı kadar çocuğun yaşıtlarıyla bir arada bulunmasının önemli olduğunu unutmamalı ve zamanında bir okul öncesi eğitimi kurumuyla onu tanıştırmalıdır.
ÇOCUKLARIMIZLA İLETİŞİM KURABİLİYOR MUYUZ?
İletişimde bulunduğumuz insanlarla gerçekten etkili konuşabiliyor muyuz?
Ya çocuğumuzla….
Çocuğumuzla iletişim kurmada elimizdeki en önemli reçete onları gerçekten içtenlikle, yürekten, can kulağı ile dinlemek onları anlamaya çalışmak ve dinlediğimizi onlara göstermek" tir.
Dinlemenin olası bazı kazanımları NELER OLABİLİR?
Etkin ve etkili bir dinleme, anne babanın çocuğu ile bağını sağlamlaştırır.
Çocuğun kendini ifade edebileceğini ve kendisini seven insanların gözünde önemli olduğunu anlaması kendine güvenini arttırır.
Bir çocukta öz saygının oluşmasını sağlamanın yolu, olumlu iletişim ve dinlemeden geçer.
Çocukların gerçekten ne hissettiğini , ne düşündüğünü anlamamızı ve anlamlandırmamızı kolaylaştırır.
Çocukların yaşadıklarını anlamamızda bir bakış açısı geliştirir.
Anne baba olarak kendimizi anlatmamızı kolaylaştırır.
Çocuklarımızın yaşı kaç olursa olsun, bizlerin onları dinlediğimizi
anladıklarında geliştirdikleri düşünce ve duygular;
"SEN VARSIN"
        "SEN DEĞERLİSİN"
        "SEN GÜÇLÜSÜN"
"SENİ SEVİYORUM"
"Beni dikkate alıyorlar"
"Ben annem babam için önemli ve değerliyim"
"Benim konuşmamı engellemiyorlar ve beni dinliyorlar. Bu da beni mutlu ediyor".
"Bazen onları dinlemiyorum ama onlar beni sürekli dinliyor. Ben de arık onları dinleyeceğim"
"Beni büyük insan yerine koyuyorlar , bu da benim çokhoşuma gidiyor."
"Düşüncelerim ve duygularım onlar için çok önemli"
"Onlar beni dinledikçe ve benimle ilgilendikçe kendime olan güvenim daha da artıyor."

ÇOCUĞUMU TANIYOR MUYUM?
Hepimiz çok iyi anne olmak için çaba sarf ediyoruz. Bazen tüm emeklerimizin boşa gittiğini düşünüyor, hayal kırıklığı yaşıyoruz, bazen de çok iyi bir anne olduğumuza inanıyoruz. Ancak genellikle mükemmel bir anne olamadığımızdan yakınıyoruz.
Hatırlamamız gereken şey;
" Hiçbir anne ve baba mükemmel değildir."
FAKAT
"Her anne ve baba çocuklarını çok sever, çocuklarına zarar gelsin istemez."
Çocuklarımızı ne kadar çok tanırsak onlarla daha sağlıklı ve daha huzurla bir ilişki içine girebiliriz. Her şeyden önce şu soruyu sık sık sormalıyız. "Çocuğumuzdan beklediğimiz davranışlar gerçekten onun yaşından beklenen davranışlar mı? Acaba çok fazla beklentilerimiz mi var?
Sık sık kendi çocukluğumuzu düşünelim. "Kendi anne babamızın hangi davranışları bizi mutlu eder, hangileri bizi mutsuz ederdi.?"
Genellikle, kendi anne ve babamızın bizi sevdiğini, bize önem verdiğini, bizim için bir şeyler yaptığını hissedip gördüğümüzde ve onlarla birlikte bir şeyler yaptığımızda güzel ilişkilerimizi hatırlıyoruz. Şimdi tüm bunları kendi çocuğumuzun yerine kendimizi koyarak düşünelim.
Onlara güven duygusunu bizimle beraberken mutluluğu nasıl verebiliriz?
Çocuklarımızı eleştirmeden önce kendi tutum ve davranışlarımızı eleştirebilmeyi başarabilirsek,
Çocuklarımızın davranışlarını istediğimiz yönde değiştirmeden önce kendimizi değiştirmeyi gerçekleştirebilirsek,
Çocuklarımızın bizi anlamalarından önce bizim onları anlamamız gerektiği gerçeğini kabul edersek,
Çocuklarımızla mutlu huzurlu ve mutlu bir ilişkinin temellerini atmış oluruz.
Çocuklarımıza karşı kullanacağımız dil yani konuşma biçimi, onlara karşı gösterdiğimiz tutum ve davranışlarımızın biçimini belirler.
Çocuklarınızla konuşurken onların gözlerinin içine bakmalıyız. Gözlerinin içine bakabilmek için, onlarla aynı boy seviyesinde olmaya özen göstermeliyiz. Çocuklarımızla konuşurken ya çömelerek onun seviyesine inelim ya da onu bizimle aynı boy seviyesinde oturabileceği bir yere koymalıyız.
Çocuklarımıza bir davranışı kazanması ya da bir davranışı söndürmesi için, onun kendisini denetleyen bir kişi olmadan da yani tek başına olduğunda beklenen davranışı göstermesi yönünde bir hedefimiz olmalı. Bu hedefi gerçekleştirirsek doğru bir eğitim ve disiplini uygulamış oluruz.
Eğer çocuklarımızı;  Döverek, Tehdit ederek, (Özellikle "Seni sevmeyeceğim" gibi tehditler çok tehlikelidir.) Korkutarak, ( Annen olmam, hastalanırım, ölürüm gibi korkutmalar çok sakıncalıdır.) Bağırarak, Küserek, Ceza vererek, (Çok sevdiği şeylerden onu çok fazla mahrum etmek) Disiplin altına almaya çalışırsak; " Çocuklar yetişkinlerin yanında beklenen tutum ve davranışları sergiler, yetişkinler yokken istenmeyen davranışlar sergilerler." Oysa ki;
Çocuk korktuğu için değil, davranışın sonucunu anladığı için istenen davranışı ortaya koymalı. Çocuklar ortaya koydukları davranışlarının sonucunu görebilmeli ve hissedebilmeli.
Örnek: Ders çalışmak yerine oynamak isteyen ve oyun oynamak için direnen bir çocuğa karşı genellikle şu ifade kullanılır. "Derslerin mi önemli, oyun mu? Oyun sana ne veriyor? Karne gelince ben sana oyun oynamak nedir gösteririm." Oysa;
"Elbette oynamana müsaade edeceğim, önce dersini bitir. Biliyorum oynamak istiyorsun, oyun oynamak çok zevkli. Şimdi sen dersini bitirirken ben de işlerimi bitireceğim, sonra sen oyun oyna ben de arkadaşıma kahve içmeye gideceğim."
Bu ifade tamamıyla annenin çocuğun duygularını anladığını ortaya koymaktadır.
Duygularının anlaşıldığını hisseden çocuklar güven duyarlar, sakinleşirler, ve kolayca yönlendirilirler.
Çocuklarımızı davranışları için suçlamayalım.
Çocuklarımıza davranışlarının sonuçlarını gösterelim, sonuçları hissetmelerini sağlayalım.
Çocuklarımızın davranışlarını onlara karşı olumsuz yönde sesli olarak dile getirmeyelim.
Çok sık kendi tutum, davranış ve alışkanlıklarımızı sorgulayalım.



DESIGNED BY GRP © 2007